Montag, 30. Juni 2008

Rüya Ile Kâbus Arasında 2008 Olimpiyat Oyunları

Uzun yıllar Çin dünya gündeminde ekonomik başarıları ile yer aldı. Çin söz konusu olunca akla hep 21. yüzyılın ekonomik dengelerini altüst edecek bir güç akla geldi.

Zaman zaman Çin'deki totaliter kapalı siyasi yapının dünyanın üretim merkezi haline gelen açık bir ekonomi ile nasıl bağdaşacağı tartışılsa da, bu konu Çin'in dünya ekonomi devlerine sağladığı ucuz üretim imkanlarından dolayı hep arkalarda kaldı.


Bu arka planda Çin 2003 yılının 13 Haziran'ında 2008 olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak ülke olarak seçildi. Çin için olimpiyatlara ev sahipliği yapmak küresel arenaya olumlu bir imajla çıkmak için önemli bir fırsat oluşturuyor.

13 Ağustos ile 24 Ağustos 2008 tarihleri arasında yapılacak olan olimpiyatların önemi sadece imaj oluşturmakla sınırlı değil elbette ki. Çin olimpiyatlara hazırlanmak için başkent Pekin'i adeta yeniden inşa etti. Yıllarca 30 bin işçi gece gündüz demeden çalışarak şehri olimpiyatlar için hazır hale getirdiler. Olimpiyat oyunlarının merkez arenası olacak olan stadyumun maliyetinin 300 milyon Euro olduğu düşünülürse Çin için olimpiyatların ekonomik önemi anlaşılır.

Olimpiyatlar özellikle spor, medya ve seyahat alanında faaliyet gösteren küresel şirketler için de son derece önemli bir etkinlik. Medya üzerinden dünya kamuoyuna pazarlanan olimpiyatlar, sporla yakından ve uzaktan alakası olmayan şirketler için de kaçırılmaz bir ürün tanıtım ve pazarlama imkanı oluşturuyor. Kısacası olimpiyatlar Çin için imaj dünya için de önemli bir sportif etkinlik. Gelgelelim ki Çin herhangi bir ülke değil ve olimpiyatlarda herhangi bir etkinlik değil.

Çin'in başta Tibet olmak üzere ve Doğu Türkistan gibi sert yumrukla bastırdığı ve asimilasyon politikası ile dünya kamuoyunun dikkatinden uzak çözmeye çalıştığı sorunları var. Diğer tarafta ise adaletsiz bir gelir dağılımının oluşturduğu patlamaya hazır bir sosyal yapı. Her ne kadar tek parti ile yönetilen Çin içe karşı tam kontrol ve denetiminin elinde olduğunu iddia etse de, Çin'in sosyal yapısı, yıkılmadan önceki Sovyetler Birliği'ni andırıyor.


Fikir özgürlüğü, insan hakları ve basın hürriyetinin olmadığı bir siyasi sistem, eğer 21. yüzyılda ekonomik refahı sağlarsa başka ülkeler içinde örnek olabilir. Türkiye'deki ulusalcıların Çin-Rusya ekseninde yer alan bir Türkiye özlemeleri bunun göstergelerinden biri. Ancak gitgide sınırların kalktığı ve iletişim imkanlarının geliştiği bir dünyada siyasi katılım ve adil paylaşım olmadan demokrasi karşıtı rejimlerin ayakta kalabilmeleri zor, model olmaları ise imkansız gibi.

Olimpiyat oyunlarını Çin 'Tek Dünya Bir rüya' sloganı altında gerçekleştiriyor. Son haftalarda Tibet'te kültürel otonomi mücadelesi verenlere uygulanan şiddet neticesinde 100'den fazla insan öldü. Bu çatışma Yunanistan'ın Olimpiyat şehrinde pazartesi günü yakılan ateşle beraber dünyayı sarabilir. 130 gün içinde 137 bin kilometre gidecek olan olimpiyat ateşinin her gittiği ara durakta gösteriler ve yürüyüşlerin yapılacağını öngörmek kehanet olmasa gerek.

Olimpiyat oyunlarının başlamasına daha 5 ay var. Bu beş ay içinde yaşanacak gelişmeler sadece Çin açısından önemli değil. Dünya için önemi her geçen gün artan Çin'in kendi içinde çökmesi, ne kadar totaliter olursa olsun, devlet otoritesinin yerini anarşi ve iç kargaşanın alması dünya dengelerini beklenmedik bir şekilde altüst edebilir. Eğer 2008 olimpiyat rüyası kâbus olursa bu sadece Çin için kâbus olmayacak.


26 March 2008, Wednesday

Menbe:
http://www.eurozaman.com/euro/detaylar.do?load=detay&link=28966

Keine Kommentare: